14 Ekim 2010 Perşembe

BÜZÜN ABLA'N OLSUN DERDiNE DERMAN



Sevgili Büzün Abla,


Nasıl anlatsam nereden başlasam bilmiyorum, derdim dağlardan büyük. Bir sen anlarsın beni. Efendim ben 25 yaşında, çevrenin nazarında eli yüzü düzgün (hani güzelcene) bir bayanım. Benim derdim sevgilimlen. Sevgilim inşaat mühendisi, yıllardır yurt dışında çalışıyor. Dubai senin, Rusya benim gezip duruyor. "Ne zaman alcan beni?" diye soruyorum "Az daha çalışayım paramız olsun" diyor. "Ne zaman gelcen?" diyorum "Bu proje bitsin hele" diyor. Akşamları aramasını bekliyorum bazen bir hafta haber alamıyorum. 


Arkadaşlarım hep kurt düşürdü içime "Orada garılarla gızlarla yiyordur parasını" diyorlar. Sence inanmalı mıyım Büzün Abla? Benim yigidim yapmaz öyle şeyler, tanıyorum onu, çok sever beni. He Büzün Abla, sence pembe pembe garılarla yiyor mudur paraları?

Sevgiler
Rumuz: Seni Uzaktan Sevmek Aşkların En Güzeli


 * * * * *

Canım kızım,

Öncelikle şunu belirteyim ki kadınların pembe olup olmaması bir fark yaratmaz. Erkektir, elinin kiridir, diyip geçeceksin. Helal olsun koçuma, diyip bir de sırtına pıt pıt vuracaksın! Gerekirse kendi ellerinle hazırlayacaksın mevzuya ki Türk erkeklerinin yüzünü kara çıkarmasın oralarda. Bu senin vatandaşlık görevindir kızım! Saf saf konuşup tepemin tasını attırma; ağzını burnunu tırmalarım senin, sevimsiz!

Evet biricik evladım, mutlu birlikteliğin sırrı 3 maymunu oynamaktır. 12 evlilik yaptım, 12’sinde de çok mutlu oldum bu kuralı unutmadığım için. Yeri geldi ben de kocama eşlik ettim. Okeye dördüncü oldum anlayacağın. Bitemeyecek durumda olsam bile ıstaka hep benimde oldu, anlıyor musun ne demek istediğimi? Tın tın! Bön bön bakma ekrana gözlerini oyar eline veririm, terbiyesiz serseri!

Bebeğim benim, unutma ki sen kadınsın, derleyip toplayansın. Hayatın her anı için onu hazırlaman lazım. Karılar pembeymiş değilmiş bunlara takılma canım evladım. Adamcağızın başının etini de yeme dırdır edip. Gerilir gerilir bir çarpar ağzının ortasına, amele sümüğü gibi yapışırsın zemine!

Birinci kadın sen olduktan sonra ne önemi var, ayy şişirmeyin içimi böyle orta okul kızı tripleriyle. Şu hayatta birinci kadın da oldum, beşinci de, yedinci de. Ay hepsinin tadı başka güzel. Sıkma canını okşa patlıcanını ayol. Sıkıldıkça yaz Büzün Abla’na

Öpüyorum.
Büzün Abla'n


Büzün Abla'nın e-mail adresi: buzunablanderman@hotmail.com 



12 Ekim 2010 Salı

GERÇEĞİ PAMUK PRENSES'iN KENDi AĞZINDAN ÖĞRENİN (+18)

Merhaba,

Tüm dünyadan özür dilemek istiyorum. Nesillerdir benim hikayemi dinlediniz. Oyunlarınızda beni oynadınız. Masum masum uykuya daldınız masalımı dinlerken. Ama bu suçluluk duygusuyla daha fazla yaşayabileceğimi sanmıyorum. Ya işime geldi ya da söylediğim yalanlara ben de inanmış olmalıyım ki bunca zamandır sesimi çıkarmadım. Ama artık dayanamıyorum, gerçeğin acı ve arabesk sahneleri rüyama girmeye başladı. Ben de gerçeği anlatıp kaderimle yüzleşmeye karar verdim.

Ben aslında para karşılığında vücudunu satan bir hayat kadınıydım. Maldım ben, sermayeydim. Gelen vurdu giden vurduydum ben! Çalıştığım evin patroniçesi Payet Abla o gün beni açık hava orman fantezisi olan bi müşteriye yolladı. Gittik ormana,önce çatlayana kadar hayvanlar gibi içtik söylemesi ayıp. Bi’ şaraptan bi’ votkadan, ne varsa ziftlendim; biraz alkol problemim de var. Uyuşturucuyu bıraktıktan sonra alkole daha da düştüm. Derken midem ters döndü bi’ anda. Gittim löngür löngür kustum ağaç dibine. Sonra ayı ölüsü gibi sızıp kalmışım.

Kendime geldiğimde müşterinin yerinde yeller esiyordu. Paramı bile bırakmadan topuklamış şerefsiz. Başım çatlıyordu, ağzımda da kedi leşi tadı vardı resmen. Karnım da açıkmıştı, derken ilerde küçücük bir kulübe gördüm.

İçeride kimse yoktu, mutfağa daldım direkt ve aç köpekler gibi ne varsa yedim. Sonra bir ağırlık bastırdı ki sorma, gidip yatak odasını buldum. 7 tane yatak vardı, eşyalara bakılırsa bu odada kalanların hepsi erkekti. “Yedi erkek bir odada, asıl bir ev burası?” dedim içimden. Yatağın en geniş olanına yayılıp  bi güzel osura osura uyudum.

Derken her tarafımda ufak ufak dürtmeler hissederek uyandım. Ayol bir baktım etrafımda 7 tane abaza herif g*tümü başımı elleyip ‘tombala çekiyorlar’. Biri der “Bu benim yatağıma işemiş.”, diğeri der “Benimkine de s*çmış.”, öbürü der “Mutfakta ne b*k varsa yemiş.” ...

“Eeh yeter be! N’oluyoruz? Çek şu elini yoksa alır g*tüne takarım o kolunu!” diye bağırınca biraz sakinleştiler. Başıma gelenleri bir bir anlattım, yardım ederler diye. Eğer bu iyiliklerinin ‘karşılığını’ isterlerse hem öğrenci hem de grup indirimi yapabileceğimi de belirttim ama nafile. 7’si de üstüme atladığı gibi budumu, mememi dişlemeye başladılar.

Bir an odada birinin daha olduğunu farkettim. Köşede mor-gri saçlı, yaşlıca kokoş bi’ teyze çekmiş deri çizmeleri, elinde de kırbaç bizi seyrediyor. Nereye düştüm tanrım ben diye düşünürken teyze “Yeni parça bu mu?” diye sordu. Heriflerden biri esneye esneye “Kendi gelip girmiş, yollu bu yollu.” dedi. Biraz alınmıştım açıkası. Bu önyargı neden?

Artık avazım çıktığı kadar bağırıyordum ki teyze gelip ağzımın ortasına koca bi elma sıkıştırıverdi, sesim çıkmıyordu artık. Herifler her tarafımı diş izi ve morluk içinde bırakmıştı. Yaşlı karı da elinde ayna, saçlarını düzelte düzelte geçti yerine oturdu.

Akşama doğru beni parmaklıklı genişçe bir kafese koyup elimi kolumu bağladılar. Gece gündüz bastılar morfini. Buradan kurtulduğumda yine bir rehabilitasyon merkezi bekliyordu beni, biliyordum. Yine müptelası olacaktım. Her neyse kafeste uyuyor, oraya işeyip s*çıyordum. Her akşam aynı sapıkça eziyeti haftlarca çektim. 

Bir gün yedi herifler evde yokken bu yaşlı karı beyaz bir atla gelen adamın biriyle tartışmaya başladı, sanırım bizim moruk için çalışan p*zevenklerden biriydi. Parada anlaşamamış olacaklar ki herif bizim karıyı hıkhık diye oracıkta gırtlaklayıverdi. Sonra gelip beni kafesten sürükleyerek çıkarttı, önce bir temiz tokadı bastı, sonra da ırzıma geçti. “Bu karı lağım olmuş artık; satsam 5 para etmez.” diyip kıçıma tekmeyi basınca da var gücümle kaçmaya başladım. Ama dünya etrafımda dönüyordu; nereye gittiğimi bilmiyordum.

Anayola çıkınca yoldan geçen ilk taksiye atladım. “Çek Karaköy’e!” dedim. Eskiden çalıştığım evden başka gidecek yer gelmiyordu aklıma. Payet Abla beni kabul edecek miydi acaba? Haftalardır ortada yokum; kim bilir neler düşündü benim hakkımda... Ama başka çarem yoktu. Taksici tarafından da 2 kez tecavüze uğradıktan sonra eve vardığımızda taksi ücretini ödemek için bir de kendiliğimden yaptım.

İçeri girdiğimde birden düşünmeden olanları başka türlü anlatmaya başladım.. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. Kulübede basıp durdukları morfinden olsa gerek. . Olay kontrolümden çıkmıştı artık.

Ayol akıl var mantık var kim inanır yaşlı karı kılığına girip elinde elmayla kendinden güzel olan kızları zehirlemeye gelen kıskanç bi *rospunun bana musallat olduğuna; ya da ağzı açlıktan kokan 7 bitli abaza cücenin bana o gözle bakmadan evlerinde barınmama izin verebileceğine... Ama inandılar... Olay kulaktan kulağa geçtikçe hikayenin boyutu değişti, bir efsane oldu.

Artık 98 yaşında Pamuk Prenses olmasam da yanımdaki kızların Pamuk Mama’sıyım. Kendi genelevimi işletiyorum, 28 kızımıza kalacak yer ve iş imkanı veriyorum. Her sene vergi rekortmeni oluyorum. Sıradan bir vatandaşım. Bir gözüm toprağa bakarken bu vicdan azabıyla huzur içinde ölebileceğimi sanmıyordum. Tüm insanlıktan ve özellikle çocuklardan özür diliyorum.


Mehtap Topuk, nam-ı diğer Pamuk Prenses


Bu da o döneme ait gençlik resmim.. Pek de güzlemişim...


MILLENNIUM SERiSi'Ni BEN DEVAM ETTiRECEK OLSAYDIM

Dünyayı kasıp kavuran Millennium serisini biliyorsunuzdur; ilk film geç de olsa Türkiye'de vizyona girdi. Üçlemenin isimleri bildiğiniz gibi:

Ejderha Dövmeli Kız
Ateşle Oynayan Kız
Arı Kovanını Tekmeleyen Kız




'Gel benimle dalga geç' diyen sıfat tamlamalarından oluşuyor isimler. Ben de görmezden gelemedim :) Bu seri benim elimde olsa nasıl devam ederdi diye düşündüm ve bir kaç tane örnek çıkarttım, buyrunuz.

Kendi Osuruğunu Koklayan Kız
Sümüğünü Yiyen Kız
Götü Yere Yakın Olan Kız
Bastığı Yerde Ot Bitmeyen Kız
Arabada 5, Evde 15 Alan Kız
Çaldırıp Kapatan Kız
G*tünde Don Durmayan Kız
Taşa, Yaşa, Başa Oturmayan Kız
17 Gündür Yıkanmayan Kız
Ağda Yüzü Görmemiş Kız
Gözü Toprağa Bakan Kız


Gişe yapardı bence :)


PS: Dalga geçtiğime bakmayın, oldukça sağlam bir üçleme aslında. Ben sadece isimlere takıldım. Şiddetle tavsiye ederim!

8 Ekim 2010 Cuma

YALAN RÜZGARI NESLi... YAN ETKİLER



Artık ne zaman faydalı olacağı belli olmayan bazı bilgiler vermiş olsa da, dediğim gibi bazı yan etkileri de oldu bu Yalan Rüzgarı etkisinin. Her şeyden önce her ne kadar modern bir arayüzü olsa da içerik tamamen arabesk! O yüzden her Türk'ün içinde saklı olan Arabeskzilla canavarını beslemekten başka bir şey yapmadı.



Yetişkinlerin  bu dalgadan nasıl etkilendiği umrumda değil, onlar zamanında Yeşilçam'ı tecrübe etti; koymaz onlara. Ama bebekliğini ya da çocukluğunu Yalan Rüzgarı etkisinde geçirmiş olan bu nesil daha o yaşta abuk subuk müzikler dinlemeye başlamış. Tek benim sanıyordum ama değilmişim. Böyle çok insan varmış, arkadaşım söyledi.

Bunu farketmemize sebep olan şarkı ise Emel Sayın'dan Yağdır Mevlam Su isimli nadide(!) eser.. Şimdilerde 24-30 yaş arasında olan bir çok gencin küçükken bu şarkıyı sebepsizce sevdiğini varsayıyoruz. Hangi akla hizmet, bilmiyorum. Yaşıma uygun olmayan içerikli müziğe ilgim Emel Sayın ile sınırlı kalmadı tabii. Daha da ileri gittim, daha da damara indim. Leman Sam !!! 

Anaokuluna giderken herkes arada bir kaset getirirdi öğretmenler oyun saatinde, arada falan çalsın diye. Ben o zamanlar -5 yaşımda- Leman Sam, Coşkun Sabah, Bülent Ersoy ve Emel Sayın dinlediğim için yaşıtlarımın müzik zevki bana işkence gibi geliyordu. Sanırım Zerrin Özer ve Mazhar-Fuat-Özkan'dan şimdi bile nefret ediyor olmamın sebebi o dönemde zorla o müziğe maruz bırakılmam olmalı, kesinlikle.

Bir gün cesaretimi topladım ve ben de kaset götürmeye karar verdim. Leman Sam'ın Çağrı albümü. Bilmeyenler için -ki kim neden bilsin- söyleyeyim ki bu albüm Lemancığımın en ağır albümlerinden biri olup kesinlikle 20 yaş altı insanlara uygun değildir! Albümde Benim Sadık Yarim Kara Topraktır, Sana Bele N'oldu Yar, Ben Ağlarım Yane Yane ve de Ağıt gibi şarkılar bulunduğunu söylemem yeterli olur sanırım. Uzatmaya gerek yok, olayın sonu belli, öğretmenler kasedimi çalmadı ve günün sonunda kasedimi almaya gittiğimde de bu tarz şarkıların bana uygun olmadığını söylediler. Bir kulağımdan girdi diğerinden çıktı :) Eve gidip kendimi ordan oraya atarak -drama işte- yüksek sesle dinledim.

Neyse ki yine ucuz kurtulmuşum, Zülfü Livaneli ya da Edip Akbayram da dinleyebilirdim. Yine daha eli yüzü düzgün şeyler seçmişim...

7 Ekim 2010 Perşembe

YALAN RÜZGARI NESLi... BiR KAYIP NESiL




Bu masum yılları istemeden kirletilmiş bir neslin hikayesi...


Hiç bir nesil bu kadar dramatik olmadı. Hiç bir nesil içindeki arabeski bu kadar rahat dışarı vuramadı. Ve hiç bir nesil entrika, aldatma, ihtiras ve intikam duygularına bu kadar aşina bir şekilde büyümedi. Yalan Rüzgarı nesli...



Tahminimce 5 yaşındaydım ve o zamana kadar beynim Köle Isaura ile yeterince acıya alıştırılmıştı ama yepyeni bir aydınlanmanın(!) eşiğinde olduğumu kim bilebilirdi ki?

Babaannem başka bir komşu teyzenin tavsiyesi üzerine bu diziye başlar. Ben de göz önünde tutulması gereken bir yaşta olduğum için TV karşısına sabitlendim ve hayatım o anda değişmeye başladı. 

Her tür ihtiras, intikam, çarpık ilişki, cinayet, adam zehirleme, kadın kaçırma, aldatma, dolandırıcılık ve pisliğin döndüğü bu dizi bir neslin hayata bakış açısını derinden etkilemiştir. İşin ilginci bir başladınız mı hemen bırakamazdınız kolayca. Daha o yaşta 2 bölüm izleyince bağımlısı olmuştum. Arkası yarın denen konseptin arızası da bu. İstedkleri gibi lönk diye yarım kesebiliyorlar, ama yarın devam edeceğini bildiğin için için rahat. Bu yüzden diziye sadık kalıyorsun :)

Yalan Rüzgarı'ndan daha o yaşta çok şey öğrendim.

Kuru buz, ip, bir kaç tahta parçası, sandalyeye bağlı bir insan ve bir silah ile kuru buz süblimleştiği zaman (katıdan gaza direkt geçiş) tetiğin otomatik olarak ateşleneceği bir düzenek kurmak mümkünür.

Kozmetik işindeki insanların her koklattığı koklanmaz.

Birini zehirleyecekseniz zehri pastaya koyun, tadı en az anlaşılır olur.

Arkadan tek çizgili külotlu çorabı oynak kadınlar giyer.

Sürekli kırmızı giyen bir kadın asla iyi niyetli olamaz.

Erkekler bu hayatta daima piyondur.

Zenciler hep sorundur.


Aslına bakarsanız hayatın kısa ama acı bir özeti olmuş :) Ebeveynlerin çocuklarını karşılarına alıp anlatamayacakları, tecrübeyle sabitlenecek bir takım bilgileri daha ağaç yaşken eğilmeden Yalan Rüzgarı bizlere aşıladı; sağolsun :)


Tabii bazı yan etkileri de oldu bu durumun ki onları da bir sonraki yazıda irdeleyeceğim :)