12 Ekim 2010 Salı

GERÇEĞİ PAMUK PRENSES'iN KENDi AĞZINDAN ÖĞRENİN (+18)

Merhaba,

Tüm dünyadan özür dilemek istiyorum. Nesillerdir benim hikayemi dinlediniz. Oyunlarınızda beni oynadınız. Masum masum uykuya daldınız masalımı dinlerken. Ama bu suçluluk duygusuyla daha fazla yaşayabileceğimi sanmıyorum. Ya işime geldi ya da söylediğim yalanlara ben de inanmış olmalıyım ki bunca zamandır sesimi çıkarmadım. Ama artık dayanamıyorum, gerçeğin acı ve arabesk sahneleri rüyama girmeye başladı. Ben de gerçeği anlatıp kaderimle yüzleşmeye karar verdim.

Ben aslında para karşılığında vücudunu satan bir hayat kadınıydım. Maldım ben, sermayeydim. Gelen vurdu giden vurduydum ben! Çalıştığım evin patroniçesi Payet Abla o gün beni açık hava orman fantezisi olan bi müşteriye yolladı. Gittik ormana,önce çatlayana kadar hayvanlar gibi içtik söylemesi ayıp. Bi’ şaraptan bi’ votkadan, ne varsa ziftlendim; biraz alkol problemim de var. Uyuşturucuyu bıraktıktan sonra alkole daha da düştüm. Derken midem ters döndü bi’ anda. Gittim löngür löngür kustum ağaç dibine. Sonra ayı ölüsü gibi sızıp kalmışım.

Kendime geldiğimde müşterinin yerinde yeller esiyordu. Paramı bile bırakmadan topuklamış şerefsiz. Başım çatlıyordu, ağzımda da kedi leşi tadı vardı resmen. Karnım da açıkmıştı, derken ilerde küçücük bir kulübe gördüm.

İçeride kimse yoktu, mutfağa daldım direkt ve aç köpekler gibi ne varsa yedim. Sonra bir ağırlık bastırdı ki sorma, gidip yatak odasını buldum. 7 tane yatak vardı, eşyalara bakılırsa bu odada kalanların hepsi erkekti. “Yedi erkek bir odada, asıl bir ev burası?” dedim içimden. Yatağın en geniş olanına yayılıp  bi güzel osura osura uyudum.

Derken her tarafımda ufak ufak dürtmeler hissederek uyandım. Ayol bir baktım etrafımda 7 tane abaza herif g*tümü başımı elleyip ‘tombala çekiyorlar’. Biri der “Bu benim yatağıma işemiş.”, diğeri der “Benimkine de s*çmış.”, öbürü der “Mutfakta ne b*k varsa yemiş.” ...

“Eeh yeter be! N’oluyoruz? Çek şu elini yoksa alır g*tüne takarım o kolunu!” diye bağırınca biraz sakinleştiler. Başıma gelenleri bir bir anlattım, yardım ederler diye. Eğer bu iyiliklerinin ‘karşılığını’ isterlerse hem öğrenci hem de grup indirimi yapabileceğimi de belirttim ama nafile. 7’si de üstüme atladığı gibi budumu, mememi dişlemeye başladılar.

Bir an odada birinin daha olduğunu farkettim. Köşede mor-gri saçlı, yaşlıca kokoş bi’ teyze çekmiş deri çizmeleri, elinde de kırbaç bizi seyrediyor. Nereye düştüm tanrım ben diye düşünürken teyze “Yeni parça bu mu?” diye sordu. Heriflerden biri esneye esneye “Kendi gelip girmiş, yollu bu yollu.” dedi. Biraz alınmıştım açıkası. Bu önyargı neden?

Artık avazım çıktığı kadar bağırıyordum ki teyze gelip ağzımın ortasına koca bi elma sıkıştırıverdi, sesim çıkmıyordu artık. Herifler her tarafımı diş izi ve morluk içinde bırakmıştı. Yaşlı karı da elinde ayna, saçlarını düzelte düzelte geçti yerine oturdu.

Akşama doğru beni parmaklıklı genişçe bir kafese koyup elimi kolumu bağladılar. Gece gündüz bastılar morfini. Buradan kurtulduğumda yine bir rehabilitasyon merkezi bekliyordu beni, biliyordum. Yine müptelası olacaktım. Her neyse kafeste uyuyor, oraya işeyip s*çıyordum. Her akşam aynı sapıkça eziyeti haftlarca çektim. 

Bir gün yedi herifler evde yokken bu yaşlı karı beyaz bir atla gelen adamın biriyle tartışmaya başladı, sanırım bizim moruk için çalışan p*zevenklerden biriydi. Parada anlaşamamış olacaklar ki herif bizim karıyı hıkhık diye oracıkta gırtlaklayıverdi. Sonra gelip beni kafesten sürükleyerek çıkarttı, önce bir temiz tokadı bastı, sonra da ırzıma geçti. “Bu karı lağım olmuş artık; satsam 5 para etmez.” diyip kıçıma tekmeyi basınca da var gücümle kaçmaya başladım. Ama dünya etrafımda dönüyordu; nereye gittiğimi bilmiyordum.

Anayola çıkınca yoldan geçen ilk taksiye atladım. “Çek Karaköy’e!” dedim. Eskiden çalıştığım evden başka gidecek yer gelmiyordu aklıma. Payet Abla beni kabul edecek miydi acaba? Haftalardır ortada yokum; kim bilir neler düşündü benim hakkımda... Ama başka çarem yoktu. Taksici tarafından da 2 kez tecavüze uğradıktan sonra eve vardığımızda taksi ücretini ödemek için bir de kendiliğimden yaptım.

İçeri girdiğimde birden düşünmeden olanları başka türlü anlatmaya başladım.. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. Kulübede basıp durdukları morfinden olsa gerek. . Olay kontrolümden çıkmıştı artık.

Ayol akıl var mantık var kim inanır yaşlı karı kılığına girip elinde elmayla kendinden güzel olan kızları zehirlemeye gelen kıskanç bi *rospunun bana musallat olduğuna; ya da ağzı açlıktan kokan 7 bitli abaza cücenin bana o gözle bakmadan evlerinde barınmama izin verebileceğine... Ama inandılar... Olay kulaktan kulağa geçtikçe hikayenin boyutu değişti, bir efsane oldu.

Artık 98 yaşında Pamuk Prenses olmasam da yanımdaki kızların Pamuk Mama’sıyım. Kendi genelevimi işletiyorum, 28 kızımıza kalacak yer ve iş imkanı veriyorum. Her sene vergi rekortmeni oluyorum. Sıradan bir vatandaşım. Bir gözüm toprağa bakarken bu vicdan azabıyla huzur içinde ölebileceğimi sanmıyordum. Tüm insanlıktan ve özellikle çocuklardan özür diliyorum.


Mehtap Topuk, nam-ı diğer Pamuk Prenses


Bu da o döneme ait gençlik resmim.. Pek de güzlemişim...


2 yorum: